16 Temmuz 2012 Pazartesi

COMO



*Arzu'nun gözünden*

Ulaşım: InterRail rotamıza göre Nice'den Como'ya ulaşmak için:
1) Öncelikle Nice'den İtalyan sahil kasabası olan Ventimiglia'ya gelmeliyiz. (Süre: 1,5 saat)
2) Buradan da Milano'ya gitmeliyiz. (Süre: 4 saat)
3) Sonra Milano'dan Monza trenine geçmeliyiz. (Tren istasyonundaki görevlinin bize söylediği bu.) (Süre: 15 dakika)
4) Son olarak da Monza'dan Como'ya ;) (Süre: 35 dakika)

InterRail yapmakta ısrarcı olup da akıllanmayan insanlar kim? Biziz. Evet. Ne olmuş?:)

Başlayalım bakalım yaşadiklarimizi paylaşmaya: Uyuyan Nice'den sabah 06:55'te Ventimiglia'ya doğru yola çıkıyoruz. Ventimiglia'da Milan trenine saat 08:58'de biniyoruz. Dakik İtalyan demiryolları geçen sene olduğu gibi bir kez daha bizi bizden alıyor:) 4 saatlik bir yolculuk var önümüzde. Burada bir dip not geçelim: Bu sefer tren için rezervasyon yaptığımızdan oturarak gidiyoruz. Nerede yaptırdık? Taaa Brugge'de;) Rezervasyon yaptırmayı unutma sevgili gezgin...

Milano'da 1 saat Monza'ya kalkacak treni bekliyoruz. 14:20'de 15dk sürecek olan yolculuk yeniden başlıyor. Bitti mi? Bitmediiii... Buradan da 14:55'te Como'ya hareket ediyoruz. 35 dakika sonra ise Como'dayız. Sabah 06:58'de başlayan yolculuğumuz nihayet sona eriyor. Peki bunca yorgunluğa değdi mi? Değdiğini okuduğun zaman, fotoğraflardan ama en önemlisi sen de buraya geldiğinde anlayacaksın.

Como tren istasyonundan 10 dakikalık bir yürüme mesafesindeki hostelimize varıyoruz. 2012 Trip Advisor "Excellence" sertifika sahibi ve gerçekten hem konumu, hem temizliği hem de muazzam yardımsever çalışanlarıyla şu ana kadar kaldıklarımız arasında en rahat ettiğimiz yer diyebilirim. İsmini de vereyim tam olsun: "In Riva al Lago". Normalde planımıza göre 1 gece kalacaktık, ama Como bizi bizden alıyor ve 1 gece daha kalmaya karar verip dibine kadar geldiğimiz Verona'yi kelimenin tam anlamıyla "yiyoruz". Artık Verona bir sonraki sefere... 

2 gece kalış için (günlüğü kisi basi 5€ kahvaltı ), 2 kişi toplam 125€ ödüyoruz. İlk gecenin rezervasyonunu 2 ay önceden Hostelworld üzerinden yapmıştık. İkinci gece için tek oda kalmış; o da bize kısmetmiş. Evren iş başında ;)))

Peki neler var Como'da? Kelimelerle anlatmamın zor olacağı bir güzellik, hava, ortam, konum, doğa desem? Yeter mi? Yetmezzz. O yüzden kendin gelip görmelisin ey gezgin:))) Bolca fotoğraf koyuyoruz; merak etme;)



  



1. Gün:
Yağmurlu hava karşılıyor bizi. Hava serin mi serin. Ama muhteşem bir göl ve dağ birlikteliği var burada. George Lucas amcam, -yanlış hatırlamıyorsam- "Naboo", "Tozeur" ve "Matmata" yi yaratırken buradan esinlenmiş ve ne kadar da haklıymış. Star Wars (Episode IV) çekimlerinin bir kısmı için de boş yere burayı seçmemiş. Ah caaanim Karadeniz; yok edilen güzellikler; Uzungöl, Karagöl:/




Şimşekler çakıyor, gök delinmiş sanki... Engel mi bize? HAYIR:) Haritamız elimizde. Çok kısa bir zaman sonra ise kendisine gerek bile kalmıyor. Dalıyoruz sokaklara. Yağmur, şemsiyemiz, kahkahamız yanımızda:))) Yeni bir yeri keşfetmenin mutluluğu... Hemingway vari betimlemeler yapabilecek gücüm olsa keşke şu an! O sarılar, o taş ve mermer yapılar; o pencere önüne aşık rengarenk çiçekler; detaylardaki incelik; dantel gibi işlenmiş göl kenarındaki, dağ yamaçlarındaki huzura bulanmış evler... Duyduğumda keyiflendiğim melodik İtalyanca; şen İtalyanca, şakıyan İtalyanca, heyecanlı İtalyanca:)

Como'nun tarihinde ipek ve tekstil ticareti olması her alanı zenginliğe boğmuş. Tabi bir de Romalılara dayanan kökenleri var. Zarafet ve zenginlik kendisini öyle bir tamamlıyor ki burada, kesinlikle sana batmıyor; o kadar olağan geliyor. Nice ve Cannes'daki -nasıl desem- diz boyu "görgüsüzlük" Como'da yok.




Tekne turu yapmaya karar veriyoruz. Ey gezgin, buraya gelirsen kesinlikle yapmalısın. Pişman olmayacaksın. 1,5 saat süren yolculuğumuzda Evren bize jest yapıyor ve yağmur anında duruyor. Kararmış bulutların ardında berrak maviler, haşarı çocuklar gibi başlarını çıkarıp ışık saçıyorlar. Üşüyoruz; ama ne gam ne keder var... Kıyıya yaklaşınca yağmur yeniden başlıyor. Güzel bir cafede kahvemizi içerken burada olmanın tadını çıkarıyoruz. Yağmur dindiğinde kararımızı çoktan veriyoruz: 1 gece daha buradayız. Bu kararı kutlamak için Evren yine iş başında: Bir sokakta konser var. Buyurun operaya:) 2 saat oturup mest olmuş insan modelleri olarak varlığımızı aryalar diyarında sürdürüyoruz:) Engin denizlere aışık ama buraya o an demir atmaya hazır bir kaptan gibiyim:)




Konser bitiminde sokakları dolaşmaya devam... Saat 22:00 civarı bir başka meydandan yine müzik sesi geliyor. Bu sefer İtalyanca Rock:) Herkes sokaklarda; biz de;) "24-hour-party people mode on" kıvamına gelinmiş; biz de;) Bu müzik ziyafeti de ne peki? Como Müzik Festivali'ne denk gelmişiz. Bak şu işe;) Neyse, konser bitiyor. "Uyku kardeşim ver elini..."

2. Gün:
İlk hedef fünikülerle dağa çıkmak; gidiş-dönüş kişi başı 5,10€. Ey gezgin, yapacakların arasına bunu da ekle derim:) Yukarıda bir çok tabela ve yol tarifi var. Bizim hedefimiz tekne turundayken gördüğümüz ve fünikülerden indikten sonra 1,5 km kadar yukarı doğru tırmanarak ulaşılan deniz feneri... Yapar miyiz? YAPARIZ:) Detaylar için bkz. "Yudum'un gözünden" :)


*Yudum'un gözünden*

Romalıların bıraktıkları en büyük miras şehircilik ve estetik anlayışı bence. Binlerce yıldır tüm depremlere,fırtınalara vb. rağmen ayakta kalan evler, saraylar, köprüler, yollar. Sırf dayanıklı olsun diye yapılmış değiller, çok zarifler, şıklar. Bu zarafet ve şıklık insanlarda var. Hep örnek verilen ' adamlar yaya geçidinde durup yayaya yol veriyorlar kardeşim, kornaya da zırt pırt basmıyorlar 'ı geçtim. İnsanlar kibar, zarif, yardımsever ve şıklar (hele İtalyan erkekleri) ve bir de İtalyan neşesi diye bir şey var ki seni de sarıp sarmalıyor. İşte Como halkının kökeninin Romalı olduğunu öğrendiğimde hiç şaşırmamam bu yüzden.

Şöyle bakalım: Como, İtalya'nın kuzeyinde Alplere yakın 51 km. uzunluğunda küçücük bir buzul göl aslında. Kıyılarda ve dağların eteklerinde irili ufaklı bir çok yerleşim var. Her bir yerleşim yeri birer şehircilik ve mimarlık dersi gibi aslında. Sağlam, estetik, coğrafi yapıya göre yapılmış binalar ve mutlaka ama mutlaka meydanlar. Taş ve ahşap panjur birlikteliğine eşlik eden rengarenk çiçekler balkonlarda, pencere önlerinde. (4 yıl önce yaptığımız Karadeniz turu geldi aklıma. Uzungöl 'ü gördüğümde yaşadığım hayal kırılığı  Şimdiyse HES le (hidroelektrik santraller) birlikte yok edilmeye çalışılan muhteşem doğal güzelliklerimiz. Neyse. 1824'te yaptıkları bir füniküler var ki 900 metre yukarı çıkıyorsun,manzara muhteşem :)






İşte adamlar yememiş içmemiş güzel evler, güzel sokaklar, güzel meydanlar yapmışlar. Tabii bir de çok eskilerden gelen bir zenginlik var zira Como'da ipek ve tekstil ticareti önemli bir zenginlik aracı. Vakti zamanında göl kenarındaki villalarda kimlerin kaldığını falan öğrenince; krallar kraliçeler artistler... Filmlerde gördüğüm balolar, düğünler, davetler canlanıyor gözümde. Günümüzde de farklı değil aslında: Dün Como Müzik Festivalinin son konserine giden, son model arabalardan inen son derece şık insanlar mesela. Ne bileyim, sonuçta Como doğal güzelliğin yanı sıra insana yaşam alanı açan güzel bir yer. Kalınır mı ? Kalınır. Yaşanılır mı? Yaşanılır.

Hem sağanak yağmurlu hem de günlük güneşlik halini görmek iyi oldu. Üstelik Como merkezde olmasa bile göle girmek için bir sürü güzel plaj olduğunu da öğrendik;) Bir sonraki sefere...



Dostlar bilir, deniz fenerlerini çok severim. Ufak çaplı deniz feneri koleksiyonum da var gibi... Geldiğimiz ilk gün sağanak durur durmaz yaptığımız tekne turunda tepede bir deniz feneri görmüştüm. İşte biraz önce bahsettiğim fünikülerle yukarı, Bruneta bölgesine gittiğimiz zaman gördüğümüz bir tabela: FARO VOLTA ( Volta Deniz feneri).

1,43 km. :))

- Yürüyelim mi?
- Yürüyelim kardeşim.








 

     













    

Yaklaşık 1,5 km... Ağrıyan bacağıma rağmen orman yeşili, ara ara el emeği döşenmiş taş basamaklar, kuş sesleri, ruhumun sessizliği, kısa molalar, acaba vaz mı geçsek dediğim anlarda Arzu'nun inadı; soyadı gibi;) Yürüyoruz. Değecek, biliyorum.

Fenerin kapısı görününce takatim olsa koşardım. Sakin. Sakin. Az kaldı.

Herhalde içine girilmiyordur dediğim anda kapıda 1€ yazısı ! 
Sağolasın Como Tanrısı:)))

Tepedeki manzara tarif edilemez, ancak Allahtan bir sürü fotoğraf var. Ama benim ne hissettiğim?

Bahtiyarım sadece.

Como Tanrısı bizi seviyor bu arada:

• Ara sokakların birinde Arzu dedi ki: "Keşke klasik müzik çalsa..." Peşi sıra Ave Maria'yi mırıldanmaya başladı. 2 dakika geçmedi, arya sesi duyduk. "Nasıl ya?" diye diye bir baktık ki konser var. Bol bol arya dinledik:))

• Yemek bitmiş, kırmızı şaraptan birkaç yudum kalmış. Yudum der ki: 
- "Arzu, Arzu hiç tiramisu yemedik!!! 

Arzu der ki: 
- "Bir günümüz daha var, yeriz." 

Tam o an garson gelir der ki: 
-"En güzel tiramisu bizde. Denemek ister misiniz?"
Denedik, güzeldi ;)

• George Clooney telgraf çekti, film çekimi yüzünden gelememiş. Çok üzülmüş. Bir dahaki sefere ağırlayacakmış bizi ya da sadece beni ;)












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder