3 Aralık 2012 Pazartesi

ALBEROBELLO



Kapağını her açtığım masal kitabı “Bir varmış bir yokmuş,” diye başlamıyor, ama burası bir kış masalının geçtiği yer. 




Adriyatik Denizi kıyısındaki Bari şehrindeyim. Hava oldukça soğuk... İtalyan arkadaşım Lidya bana doğru dönerek: “Seni bir masal şehrine götüreceğiz,” dediğinde bu kadarını beklemiyordum. Bari’den arabayla yaklaşık 2 saat sürüyor yol. Yemyeşil kırsalı,  tespih taneleri gibi sıralanmış zeytin ağaçlarıyla dolu toprakları seyredip geçerek, UNESCO'nun 1996 yılında Dünya Mirası koruma listesine aldığı  İtalya’nın Puglia bölgesinde yer alan “güzel ağaç” anlamına gelen Alberobello kasabasına varıyoruz.




Trollo (tekil), Trulli (çoğul) adı verilen konik kubbeli evler, buranın baş roldeki masal kahramanları olarak kendini gösteriyor. Bu evlerin karakteristik külah şeklinde inşa edilmiş çatıları tamamen bölgedeki kireç taşları kullanılarak ve harç koymadan üst üste konularak örülüyor. Lidya'dan, 16.yy civarında Napoli Krallığı’nda yeni yerleşim alanlarından fazla vergi toplandığını, ancak insanların vergilerin fazlalığından şikayetçi olduğunu ve o zamanın vergi memurlarına para ödememek için ev ve ahır olarak kullanılmak üzere bu tür küçük evler inşa edip, memurların köye yaklaştığı haberi geldiğinde de harçsız örülmüş bu evlerin çatılarını kolayca yıkıp, memurlar gittikten sonra yeniden ördüklerini öğreniyorum.



16.yy ortalarında 40'a yaklaşan trulli evlerinin sayısı 18.yy'da 3500'ün üzerine çıkıyor. Ancak arkeolojik kazı çalışmaları bu yerleşim yerinin trulli evlerinden çok daha öncesine, Bronz Çağı'na kadar gittiğini gösteriyor.

Göz kamaştıran gri çatılarıyla bu bembeyaz evleri görünce hafızam ister istemez burayı konumlandırabileceği benzer yerlere ulaşmaya çalışıyor. Aklıma bir yandan Şanlıurfa’daki Harran evleri gelirken, diğer yandan -nasıl söylesem- farklı bir Hobbit köyü gözümde canlanıyor. Trulli evlerinin bir de gizeminden bahsediliyor. Şöyle ki: Taş döşeli dar sokaklarda yürürken bazı evlerin çatısında değişik bir işaret, hatta “büyülü” diye hitap edilen sembolleri görmek mümkün. O kadar etkilendim ki fotoğraf çekmeyi bile bu noktada ne yazık ki es geçmişim:( 


Yine de öğrendiğim ve okuduğum bilgileri bir parça aktarayım: Bunlar kainat, dünya, astroloji, huzur, refah, bereket, mutluluk yani kısaca insanların hayattan beklentilerinin çatılar üzerinde simgeleşmiş halleri olarak kendini göstermekte. Hane halkının ayrıca etnik kökeninin de bu işaretler aracılığıyla anlaşıldığını, kötülüklerden bu semboller yardımıyla korunacaklarına inandıklarını, ayrıca dişi ve erkek sembollerin yanı sıra Hristiyan ve eski Pagan inançlarına ait işaretlerin de kullanıldığını öğreniyorum. Paganizmin etkisini işaretler aracılığıyla hala sürdürdüğünü görmek oldukça büyüleyici benim için. Hele ki köklü bir Katolik inancıyla yoğrulmuş bu topraklardan Engizisyon gibi bir can alıcının tüm azameti ve ürkütücülüğüyle geçtiği düşünülürse, bu güç ve baskı bile  Pagan inancının cılız da olsa buradaki sürekliliğini engelleyememiş... 

Sembollerin  ne anlama geldiğini buradan da öğrenebilirsiniz: http://www.trullishire.com/trulli-symbols.htm 


Baştan başa restore edilmiş trulli evleri turizmin çok hızlı bir şekilde artmasına neden olmuş elbette. Ev olarak kullanılmaları dışında otel, restoran, cafe, hediyelik eşya satan dükkanlara dönüştürülmüş dizi dizi trulli evleri güzelim çam ağaçları arasında, her yerde. Halk, ev yapımı şarap ve likör konusunda oldukça ün kazanmış. Ayrıca zeytinyağı, şapka şeklinde makarnalar, düdük, çeşit çeşit el işleri, kumaş dokumaları de alışveriş yaparken sizi kendine çekiyor.  



Şahsen ben hediyelik içeceklerimi yanda fotoğrafını gördüğünüz bu güzel ve içten çiftin dükkanından aldım. Onlarca yıldır bir aile geleneğini sürdüren neslin torunları olarak ev şarabı ve likörlerini yapmaya devam ediyorlarmış. Alberobello genelinde fiyatlar pek de ucuz değil. Özellikle bir sürü kırmızı şarap alıyorum. Ardından teyze, badem likörünü kendi özel bardağında ikram ediyor. O kadar güzel ki... Tabi ki dayanamayıp küçük bir şişe (0,50 L) ev yapımı bu ünlü badem likörünü alıp 35 Euro bayıldığımı söylesem? Gerçi badem kokusu ve muhteşem tadı hala damağımda ve öylesini bir daha hiç içmedim diye eklemezsem olmaz. İtalyan teyze hava soğuk olduğu için bir de bana kendi ördüğü başlığı hediye ediyor:) Ardından ekliyor: "Sen buraya yine geleceksin." Bu güzel temennileri de hediyelerimle beraber yanıma alıp dükkandan çıkıyorum.


Alberobello'ya oldukça soğuk olan bu havada değil de yazın yani festival zamanı gelmek gerektiğini belirtiyor Lidya. O halde “Bir varmış bir yokmuş,” diye başlayan bu masalda festival zamanı görüşmek üzere deyip şimdilik kitabı kapatıyorum.

(Arzu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder