9 Aralık 2012 Pazar

NAPOLİ

Napoli, İtalya'nın güneyindeki Campani Bölgesi'nin başkenti olup İtalya'nın Roma ve Milano'dan sonra üçüncü büyük kentidir. Eski şehir merkezi UNESCO Dünya Mirasları listesinde bulunan Napoli, tarih içinde uzun yıllar Napoli Krallığı'na başkent olması ile de önemlidir. 

İstanbul'dayken Pink Martini söylüyor, biz dinliyoruz: Una notte a Napoli (Napoli'de Bir Gece). Hakkında söylenen onca olumsuz yorumlara aldırmadan İstanbul'da yaşayan iki kadın olarak "Elbette yaparız yahu!" efelenmelerimizle sonunda varıyoruz Napoli'ye. Tren garında bizi İtalyan dostlarımız Antonella ve Michele, nam-ı diğer King karşılıyor. Antonella'yı Pompei yazımızı okumuş olanlar hatırlayacaklardır:) Kocaman sarılmalar ardından Michele'den ilk talimatlar gümbür gümbür bir İtalyancayla Antonella tarafından İngilizceye çevrilerek üstümüze sağanak halinde yağıyor: 

- Çantalarınızı önünüzde tutun. 
- Yudum, fotoğraf makineni ceketinin içinden geçir. 
- Bir eliniz hep çantanızda olsun. 
- Altın takıyor musunuz? Güzel, takmıyorsunuz.
- Yolda yürürken göz teması fazla kurmayın.
- Ben ve Antonella'nın arasında yürüyün.

Sonra gülümseyerek ekliyor: 
- O halde istasyondan çıkabiliriz.  

İç sesim (Volume I): Hani nerede "Una notte a Napoli?"


Bizim için tren istasyonuna yakın, güvenli ve fiyat olarak da uygun bir hostel bulup bulamayacaklarını Napoli'ye gelmeden önce sormuştuk. Aramışlar, ancak Michele "Size uygun hostel bulamadık," diyor babacan ve korumacı kişiliğini de yanına alarak. "Ama tren istasyonuna yakın en uygun oteli bulduk," diye de hemen ekliyor yine sıcacık gülümseyerek.

İç sesim (Volume II): Otel? İstasyona yakın? Uygun? Neyse ki bu haber güzel. 


Talimatlara uyarak ikisinin arasında yürüyen iki yavru kediden bir farkımız yok diye düşünürken yağmur yağmaya başlıyor. Artık ıslak iki yavru kediyiz. Tren istasyonunun önü İstanbul Eminönü'ndeki tezgahtarlarla dolu alan gibi. Çanta, parfüm, saat, kıyafet, kısaca ne ararsan var pazarı burası. Tabi ki şemsiye de... Neyse ki otelle istasyon arasındaki mesafe yürümeyle beş dakika kadar sürüyor. Otele girişimizi yapıp, üstümüzü değiştirip lobiye iniyoruz. Antonella, "Acıkmışsınızdır," derken yanıt vermemizi beklemeden, "Michele sizi Napoli'nin en ünlü pizzacısına götürecek. Ancak söyleyelim; burası lüks bir lokanta değil," diyor. İşte sihirli sözcük: PİZZA. 



Lüks olup olmaması bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren, bu yerin referansının muhteşem bir insandan geliyor olması:) Bu arada Michele emekli bir asker. Şimdiki mesleği ise... Efendim, kendisi usta bir aşçı. 5 yıldızlı otellerde çalışmışlığı var. Referans demekle ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. 


İç sesim (Volume III): Pizzanın ana vatanındayız; boru mu?

Otelden çıkıyoruz. Herkesin Napoli hakkında bahsettiği o çöp yığınları ve pislik, evet, hemen hemen her yerde. Yağmur, rüzgar derken çöpler, torbalar, toz havada uçuşuyor. Ama biz, o an belki de Napoli'ye taze adım atmış, dostlarına kavuşmuş, pizza yemeye giden, en mutlu ve aç iki canız:)

Ara sokaklardan birine dalıyoruz. Dışarıdan bakıldığında kesinlikle girmezsin belki ama işte rehberimiz hem İtalyan, hem Napoli'yi avucunun içi gibi bilen, hem de usta bir aşçı olunca sorgusuz sualsiz dalıyoruz içeri. Kocaman bir fırın; odunların kokusu ve bu kokuyu bastıran mis gibi Mozzarella kokusu... Ustalardan biriyle tokalaşıyor Michele. Şen İtalyanca havada şakıyor yine. Bir kaç dakika süren kahkahalar, bulut kümecikleri gibi asılı kalıyor da bize sadece o melodik İtalyancanın coşkusu altında durmak kalıyor. Antonella, Michele ve ustanın eski arkadaş olduklarını fısıldıyor. Garsonlardan biri yukarıyı gösteriyor ve merdivenleri tırmanıyoruz. Bizdeki aile pide salonlarını anımsatan bir görüntü hayal edersen olur. Naylon masalar, naylon sandalyeler, naylon örtüler... Neli yeriz? Seçimi Michele'e bırakıyoruz. Yaklaşık 15 dakika sonra pizzalarımız geliyor. "Kesme işlemini ben yaparım," diyen Michele dilimlemeye başlıyor. İşte pizza buymuş be! Gerçekten abartmıyorum; ben böylesini hiçbir yerde yemedim dostum.







Karnı kelimenin tam anlamıyla tıka-basa doyan bu iki gezgine dönen King, "Turistlerin normalde girmedikleri sokaklarda gezdirelim sizi. İster misiniz?" diye soruyor. İstanbul'da yılları geçen iki kadın olarak "Eyvallah" diyoruz. Metroya biniyoruz. Yaklaşık 10 dakika sonra iniyoruz. Hala ikisinin arasında yürüme konusunda King'den bir talimat daha geliyor. Söz dinleme konusunda ruhunda isyan bayraklarını yıllar önce açmış bizim gibi iki Kova kadını için bu talimata uymak epey zor -ki her 15 dakikada bir neredeyse Michele'in "hey" sesi yankılanıyor kulaklarımızda:) Metrodan çıkışta daracık bir sokaktayız. Yaşam burada evlerden ziyade sokaklara taşmış vaziyette. Pencereden pencereye ipe dizilmiş çamaşırlar bize İstanbul Tarlabaşı'nı ziyadesiyle hatırlatıyor. Dışarıda oyun oynayan çocuklar, kapı önlerinde sohbet eden oldukça kilolu teyzeler... Akdeniz rahatlığı ise her yerde.





Roma tarafından tarih içinde oldukça itilip kakılmış bir serseri şehir Napoli... Bıçkın delikanlı nidaları kendini ağır ağır değil olanca açıklığıyla gösteriyor. Pespaye, hırpani ama kendinde deli cesareti olan bir şehrin kalbi çok güçlü atıyor burada. Hem kadınında hem de erkeğinde hissedilen serseri tavırlar ile daha önceki Roma ve Floransa yazılarımızda bahsettiğimiz İtalyanlardan mizaç olarak oldukça farklılar. Evet, herkes birbirinden farklıdır, ancak buradaki uçurumu giden herkesin hissedeceğine eminim. 
Dar sokaklardan birinden çıktığımızda neredeyse nutkum tutuluyor. Hiç beklemediğimiz bir görüntü. Napoli'nin en lüks caddesine gelmişiz meğer. Şöyle söyleyim: Tarlabaşı'ndan girip birden Nişantaşı'na çıkmak gibi... Dünyaca ünlü en seçkin ve lüks mağazalar burada. Daha sonra ise sahile inip kahvelerimizi yudumlayıp dinleniyoruz. Hava mis.


Görülecek yerler arasında şunlar var:
- Kraliyet Sarayı
- San Carlo Opera Binası
- Castel Nuova (kale)
- Piazza Bellini (şehir meydanı)
- Via Kerbaker (yemek ve içeceklerin bulunduğu sokak)
- Castel del Ovo (tarihi kale)
- Palazzo dello Spagnolo (İspanyol sarayı)
- Museo Archeologico Nazionale 
- Museo Nazionali di Capodimonte


























Tezatlıklarıyla, rengarenk mizacıyla çok sevdim bıçkın Napoli'yi:) 

(Arzu)



4 yorum:

  1. i loved that city so much:)

    YanıtlaSil
  2. What great post!!!Thank you dearest friends!The king and I hope to meet you in Naples again and very soon!!!A big hug from Antonella and Michele

    YanıtlaSil
  3. Again and again and again.
    We'll meet again:)))))

    YanıtlaSil