10 Mart 2013 Pazar

İSKEÇE (XANTHI) KARNAVALI


Xanthi yani İskeçe.

Karnaval sözcüğü... Tınısı bile insanı gülümsetmeye yeten kelimelerden hani. 
KAR-NA-VAL. 
Ağız dolusu "A"ların resmi geçidi sanki.  


(İç Ses: Yahu girsene konuya?
 A: Sakin...)

Bir Rio değil elbet, ama kapı komşumuzda -ne sinir bir sözcük ikilisidir bu- madem Şubat sonu Mart başı böyle bir festival var gidelim diyoruz. Türklerin en çok yoğun olduğu yerlerden biri olan İskeçe'ye yolculuk başlıyor. Ne zaman? Geçen sene 25-26 Şubat'ta. 

En fenası ise şu belki de; hepimizin başına gelmiştir. Bir konsere, partiye, şehre vs çok fazla anlamlar yükleyip gittiğinde ve orayla ilgili yaşadıkların seni tatmin etmekten uzaksa sorun çıkıyor iç mekanizmanda. Aslında sorun o yer/durumla ilgili değil hani. Sorun senin orayı içinde konumlandırma biçimin; yüklediğin anlamların oraya fazla gelmesi; küçük bir bardağı kendi sularınla taşırıp boğman. Peki ne yapmak lazım? "Enjoy the Ride". 
























Zihnimde canlanan ve 3 boyutlu halleriyle karşımda duran bu renk bolluğu, yüzleri makyajlı insanlar, maske kalabalığı, "sen sen değilsin, ben ben değilim" gizli bakışmaları, alkol, müzik, dans. Bir kendinden geçiş hali. Bir tür meditasyon. Yüzdeki sırıtmanın kabuk gibi derine yapışması ve gittikçe o sırıtma kabuğunun sertleşmesi ve eski haline gelene kadar geçen sürede kısmi ağrılı geçiş süreci. "Yahu herkes eğleniyor. Ben de bu hissi yaşamalıyım" gerginliğinin hafif hafif, zaman zaman yokladığı tuhaf zaman dilimi... İlginç kıyafetleriyle arz-ı endam eden çocuksu bir karnaval burası. Bir yerinden az da olsa beni yakalasın istiyorum. Tatmin duygusunun kıyısındayım da bir türlü içine dalamamışım gibi.

(İç Ses: Nedeni çok basit tatlım.
A: Sana kaç kez  "tatlım" lafından hoşlanmıyorum dedim.
İç Ses: Peki şekerim. 
A: Bak yaaaa...
İç Ses: Neyse bir sus da dinle. Nedeni çok basit. Zira orada sadece izleyensin; pasif roldesin. Ama zevk aldığın zamanlar da olmadı değil hani. Anlat bakalım okuyuculara.)

Evet, ne zaman ki kendime göre bir maske bulup, yüzüme geçirdim işte tılsımlı birliktelik ortaya çıktı. Artık ben de karnavalın ufacık, tefecik, içi dolu turşucuk bir üyesiyim. Varlığım, o maskeyle bir anlam kazanıyor; karnavala bir katkı sağlıyor ve beni de oranın parçası yapıyor sanki. "-miş gibi" oyun sahnesinin nacizane ve gönüllü üyelerinden biri oluveriyorum bir çırpıda. Kendim bile bu değişime şaşırıyorum. 

(İç Ses: Yav bu kadar da varlığını ayaklar altına alma be.)



















En çok keyif alanlar, an'da olmayı başaran çocuklar ve karnaval resmi geçidindeki kostümleri ve maskeleri içinde yürüyen, dans eden kişiler gibi hissediyorum. İşte olay bu aslında: An'da kalmak.

(İç Ses: Enemmmm yine kişisel gelişimcilik oyununa başlıyor bizimkisi Kaçınnn.)

Geçmiş ya da gelecek değil. Ne zaman ki içinde bulunduğun zaman diliminin tam göbeğindesin; hatta tatlı tatlı umursamaz bir edayla bu zaman göbeciğini kaşıyor ve keyfine varıyorsun; işte tatmin de o noktada ağzının kıvrımları arasında dolaşıp yüzündeki endişeyi, çekingenliği, bıkkınlığı, yorgunluğu çekip alıyor. Artık hoşnutluk kümülüsünün üstünde, karnavalın tadını çıkaran bir tanrıcıksın. Hörmetler.

(İç Ses: Hmmm mantıklı.)

Bir Rio değil ama.

(İç Ses: Peh! Sanki Rio'ya gitmiş gibi...Tatminsiz yaratık seni.)

-Arzu-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder