21 Kasım 2012 Çarşamba

FLORANSA



Kelimelerin kifayetsiz kaldığı Avrupa’nın en güzel coğrafyalarından birinde varlığını sürdüren güzelim şehre yağmur yağarken girip, mis gibi bir hava ve su içinde kalmış ayakkabılarımla varırken, Yudum’da bir şey yok. Benim halim perişan. İki kez zatürre geçirip, ikincisinde ölümden dönen bende panik havası. “Hemen hostel’e varmalıyızzz,” nidalarıma otobüs yetişiyor. İlk ve son kez otobüse o zaman biniyoruz, çünkü bir şehir en güzel yürüyerek dolaşılır zihniyetindeyiz hala.  Yarım saat sonra sırt çantamda yedek çorap, yedek giyecek, kamera, su, atıştırmalıklar, harita, defter, kalemle hostelden çıkıp yollardayız. Yudum’da fotoğraf makinesi ve su… 

 Peki nasıl bir şehir burası?

Kendini diğer İtalyan şehirlerinden, Floransalıların da haliyle kendini diğer İtalyanlardan farklı görerek yaşadığı en zarif şehir. Gerek yaşam kalitesi, zenginliği, kültürü, görünüşleri gerekse gastronomik çeşitliliği ile bu farklılığı inceden inceye değil alenen gösteren şehir. Güzel olan ise bunu göstermek için özel bir çabası olmayıp; zaten bu meziyetlerin kendi üstüne cuk diye oturduğu şehir. Toscana bölgesinin en büyük kentine de zaten bu yaraşırdı diye söyleten şehir. Rönesans devrimiyle birçok bilim adamı, sanatçı, düşünüre ev sahipliği yapmış şehir. Dante, Machiavelli, Michelangelo’nun doğduğu şehir. Özellikle Medici ailesinin yönetimindeyken Botticelli, Leonardo da Vinci ve Michelangelo’nun eserlerinin toplanarak muazzam bir koleksiyonun oluşmasının sağlandığı şehir. Pinokyo’nun da memleketi olan şehir:) Ve ve ve tabi ki “Dolce Vita”nın dibine kadar yaşandığı şehir.

Rönesans kent dokusunun bu kadar güzel korunduğunu görmek bir an İstanbul’u düşünmeme ve acı acı gülümsememe neden oluyor.


Biz neler gördük ve ne tavsiye ederiz? (nacizane, hep nacizane…)
  • "Davut" Heykeli : Galleria dell’Academia’daki sıraya aldırmadan gir kuyruğa ve dünya gözüyle Michelangelo’nun “Davut” heykelini gör derim. (Dip not: İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğundan çekemedik. Internet'ten bakınız fotoğraflara...) 














      Doumo, Santa Maria del Fiore: Floransa’nın sembolü olan ve dünyanın dördüncü büyük katedrali. Vaftizhane’deki bronz kapılara dikkat. Bu muhteşem kapılar, “Cennetin Kapıları” olarak adlandırılmış olup Lorenzo Ghilberti tarafından yapılmış. Üzerinde muazzam güzellikte figür ve süslemeler göreceksin. Ayrıca Michelangelo, bu kapıları Rönesans’ın başlaması olarak kabul etmiş efendim.

    • Basilica di San Lorenzo
    • Palazzo Vechio:Bu devasa saray, Medici ailesinin devlet binası olarak kullanılmış. Yine burada da upuzuuuun bir sıra seni bekliyor. Onların yaşantısına bir gözcü gibi giriyoruz. Uzaktan, hep uzaktan, hep bir yabancı, hep bir izleyici olarak kalan insanlardan sadece ikisiyiz.
      •   
    • Galleria Degli Uffizi: Şu ana kadar gördüğüm en güzel müzelerin başında geliyor. Rönesans dönemine ait birçok eserle karşı karşıya kalacaksın. Gözlerin ve ruhun bayram edecek. Tabi ki giriş sırası burada da uzun. Değer mi? Kesinlikle.
    • Basilica Santa Croce
    • Ponte Vecchio: Bu köprü 2. Dünya Savaşı bombardımanında yıkılmadan kalan tarihi tek köprü.
    • Palazzo Pitti: Saray ve müze
    • Casa di Dante (Dante’nin Evi)
    • Piazzale Michelangelo ise şehri tepeden görmeni sağlayacak.

























    Floransa'nın diğer İtalyan şehirlerinden daha pahalı olduğunu belirtmem lazım. Piazza Pitti yani Pitti Meydanı'ndaki market bu anlamda çok işimize yarıyor. Özellikle meyvesiz duramayan benim için oldukça cazip bir yer. İkinci akşam 
    Piazza Pitti'deki bu marketten aldığımız çeşit çeşit İtalyan peyniri yanına mis gibi İtalyan şarabı açıp (kadeh olmadığı için ne yazık ki plastik bardaklara servis yapıyoruz) diğer insanlar gibi Piazza Pitti'de yayılarak iki saat geçirdiğimizi söylemeden edemeyeceğim:) Biri "dolce vita" mı demişti en başta? :) 










    Üç gün kaldığımız Floransa'da yukarıda saydığımız yerler dışında her sokağa adım atıyoruz. Şehir zaten çok büyük değil. Birinci günün sonunda haritasız dolaşıyoruz, ancak Toscana yemekleri yanında şarabı biraz fazla kaçırdığımız son gece yollar fena karışıyor ve hostel'e iki saatte varıyoruz. Bu Rönesans şehrine tekrar gitmek ister miyiz? Kesinlikle...

    (Arzu)

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder