19 Temmuz 2012 Perşembe

VENEDİK


*Arzu'nun gözünden*

- Giydin mi maskeni?
- Hayır.
- O halde ne diye geldin bana?
- Seni maskesiz görmek için.
- Ya da maskeli olursan, kendinin neler yapacağından korktuğun için olmasın?
- Kim bilir?
- Bunun yanıtı bana bir kez daha gelmende saklı; yani maskeler zamanı...
- O zamanlar çok kalabalıksın.
- Sence şimdi değil miyim?
- Doğru. O halde ben sana kendi maskemi taktığım zaman geleyim. Nasılsa onun zamanını sadece ben biliyorum. Bu şekilde sen de kalabalıklar içinde maskeni takmak zorunda kalmazsın.
- Hmm bu anlaşmayı sevdim. O halde kendi zamanında bana geldiğinde görüşürüz.
- Görüşürüz...




Venedik'e gitmek için Temmuz ayı tabi ki yanlış bir zaman; biliyoruz biliyoruz... Bizimkisi bile bile ladesti ve gün içinde kaybettiğimiz bu lades oyununu aksam saatlerinde hemen hemen tüm turistler sokaklardan çekilince ve dar sokaklara da girmeye yeltenmedikleri için kazanmış oluyoruz:) Nasıl? Anlatayım:

Como'da huzurlu, sanat dolu, çok ama çok keyifli, dağ ve göle doymuş (aslında doymadık yaaa) bir gün yağmurlu bir gün güneşli 2 gün geçirmenin ardından kendimizi Venedik'teki çılgın kalabalığın içinde bulunca, kim kimin fotoğraf karesinde belli değilken, "Evet, buraya bu ayda gelmek tam bir salaklık" demişken, "Bitse de gitsek" moduna ulaşmışken bil bakalım ne oldu? Venedik için iftar vakti:) Saat 8'e doğru aç kurtlar misali bilumum yemek yenecek yere akın akın giden güruh içinde biz yokuz. Niye? Aç değiliz:) İyi ki değiliz. Sokaklar bizim:))) Tam da güneşin ışık oyunları oynadığı saatler... İşte şimdi Venedik, Venedik oldu.

Harita kullanmadan dolaştık desem? Hiç kaybolmadık desem? Tabelasız sokaklara da daldık desem? San Marco ve Rialto'da herhalde girilmedik yer bırakmadık desem? Labirentteki fareler gibiydik ve bir nevi peynir olan Venedik'i 'kendimizce' yedik desem? Detaylar için Venedik'ten en çok etkilenen Yudum'a sözü bırakıyorum.



*Yudum'un gözünden*

Bazı şehirlere hemen yafta yapıştırılır: Romantik, büyülü, aşıklar şehri, egzotik, baştan çıkarıcı vb. Oyuna gelmeyelim. Venedik hem bunların hepsi hem de daha fazlası. geride bıraktığınız ya da içinizde tuttuğunuz birisi varsa tüm bu sıfatlar Venedik'e yalnız geldiyseniz başınıza iş açabilir. Yüreğinizde kocaman, ağır bir yumruyla dolaşırsınız. Oysa kendiniz yetersiniz Venedik'e.

Daha fazlası ne? Daha fazlası sanki burada yaşamış ve yaşamakta olan herkesin anıları sokaklara, evlere, kaldırımlara, köprülere, suya, ışığa, sese saklanmış. Her sokağın ayrı bir şiiri, her evin ayrı bir hikayesi, her köprünün ayrı bir şarkısı var sanki. 'Sanki' fazla; mutlaka öyledir. Çünkü sen de o şiirin, hikayenin ya da şarkının bir parçasısın. İster hatırla ister hatırlama. Venedik'te sen varsın; hele bir de kalabalık çekilip sessizlik başlayınca daha iyi fark ediyorsun bunu. Bir kere farkedince de fotoğraf çekmek mesela çok saçma geliyor. Ne diye çekeceksin ki; buradasın ya, buradaydın ya hep, aslında...

Yine deklanşöre basıldı; göz gördü, zihin kaydetmek istedi.

Ve tabii tarihin kesintisiz 1.100 yıl boyunca bağımsız bir imparatorluğu ve cumhuriyetinin tam göbeğindesin. Bunca saray, bunca kilise, ihtişam, kudret boşuna değil. Yüzyıllardır her devir muhteşemliğini koruyan bir şehir. Ve artık Venedik'in bir şehirden daha fazlası olduğunu biliyorsun. San Marco meydanında şöyle bir durup bir kaç saniye etrafına bakmak bile yetiyor anlamaya.

Nasıl bir şehir? Deniz seviyesinin 1 metre üzerinde 118 adacıkta kurulmuş,binaları sıkışmış kil tabakasına çakılmış 'milyonlarca' karaçam kazığıyla desteklenmiş, 160 kanal ve yaklaşık 600 köprüden oluşmuş bir şehir. Nasıl? :))

Herkesin 'Labirent'e benzettiği bu şehir benim için 'Anımsayış'ın şehri. Neyi unuttuğumu hatırlamam için hiç durmadan beni çağıran şehir...

Mayıs'ta ya da Ekim'de gitmeli ama. Usulca iz sürmeli. Hem av hem avcı olmalı... Sabırla ve sessizce iz sürmeli.

Vivaldi dinlemeli bir de. Çocukluğumun kahramanlarından Marco Polo'ya selam çakmalı. Sevdiğim deniz fenerlerine kardeş su seviyesi direklerine gülümsemeli. Companile di San Marco'ya çıkmalı (100 m. yüksekliğinde) sonsuza bir nefes bırakmalı. 

Kumun ve ateşin dansını izlemeli Murano Adası'nda. Ya da bırakmalı kendini... Bırakmalı ki şehir kendi büyüsüyle sarsın seni.

Bir şehre aşık olunur mu? Ben oldum.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder