Bazı günler hatta
anlar vardır hiçbir yere/ hiç kimseye sığamaz ruhun. Bedende kısılıp kalmış
yaralı bir hayvan gibi kelimelerle, görüntülerle parçalar içini. Aynı odalardan
geçip, aynı yatakta kıvrılıp uyumak, aynı fincanda aynı kıvamda kahve içmek, aynı
cümleleri kurmak, aynı cevapların arasında dolaşmak istemezsin. Kendini o
boğucu evde bırakıp ama yine de sadece kendini götüreceğin başka bir yerde olmak
istersin. Çünkü orası her neresiyse şüphesiz iyi gelecektir ruhuna. Kalmanın
yüreğini buruşturan acizliğine bu odalar, bu ev, bu şehir sana darsa artık, işte
bu günlerde ya da anlarda havanın nasıl olduğuna, cebimizde ne kadar para
olduğuna bakmaksızın hemen kendimizi saklayabileceğimiz Acil Durum Mabetleri
belirlemen lazım sanki.
Rahmetli amcam ne çok benzerdi rahmetli Erol Taş’a… Çocuktum
ve her ikisini de çok sevdim. İkisi de korkutucu
gözüken ama kocaman gülümseyen adamlardı; ceplerinde şeker, ellerinde şefkatle
dolaşanlardan. Amcamın sebze halindeki
dükkanına gittiğimde bana elleriyle soyup yedirdiği mandalinaların tadı hala hatırımda. Meğer Erol Taş’ın da kahvesi
varmış; sevdiklerine kendi elleriyle kahve pişirip ikram ettiği. Hem de tam 50
yıl, dile kolay. Ne yazık, çok sonra öğrendim; bir kaç yıl öncesinin sevgilisinden emanet bana. Sirkeci-Halkalı banliyö tren hattına binip
Cankurtaran İstasyonu’nda inince sizi karşılayan
küçücük ama sıcacık bir kahvehane burası.
Yazın dışarı atılmış masalara oturduğunuzda sırtınızı Sultanahmet meydanına
dayamışsınız hissiyatı, kışın içerideki kömür sobasının benzersiz sıcaklığıyla
porselen demlikte demlenen çayın muhabbeti, duvarlardaki Yeşilçam aktör ve
aktrislerinin fotoğrafları, halden anlayan garsonları ile mabet burası. İster gelip geçen insanları, banliyö trenlerini ve kedileri izle, ister yaz-çiz-oku istersen hiç bir şey yapma, mabedindesin artık ve güvendesin burada.
Şimdi ne zaman gitsem burnuma önce mandalina
kokusu sonra kahve kokusu geliyor. Ruhum gülümsüyor bana, onu o yalnız
odalarda, yalnız evlerde bırakmadığım için. Kendine kalmayı, kendi kendi kalmayı sevenlere önerilir. Demliğin çayı, fincanın kahvesi, bardağın oraleti, sobanın sıcaklığı, Erol Taş'ın çocuk gülümsemesi...
-Yudum-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder